14 Haziran 2018

the bookshop.

büyük umutlarla gittiğim bir filmdi.
her sahnesi gözlerimi kamaştırdı, göz zevkim açısından her şey harikaydı gerçekten. tatlı küçük kasaba; yollarıyla, arabalarıyla, yeşilliğiyle, rüzgarıyla beni benden aldı. ingiltere'ye gidip gelmiş kadar oldum. kitaplar da harika görünüyordu, kitapçı da. clothbound classics de yer yer yer almış, haklı ve yerli yerinde olarak. (bir de akıllı küçük christine var, izleyecek olanlar için onun da adını anmak lazım.)
ama filmde neyin eksikliğinden kaynaklandığına kafa dahi yoramadığım bir yavanlık vardı. ikinci yarısında özellikle çok sıkıldım. hikaye ziyan olmuş. ya da isabel coixet ismi beklentimi gereksiz yere yükseltmiş olabilir. my life without me benim en sevdiğim ilk on filmden biri. bu da öyle olacak sanmış olabilirim yönetmenine bakıp. neyse.
düşük beklentiyle seyredilebilir yani bence, özetle.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

kitapçı hem de ingiltere'de! sırf onatmosferi görmek için ilk fırsatta izleyeceğim. ama bundan bağımsız; my life without me benim de en sevdiklerimden :)