3 Eylül 2018

the crown ve bazı başka şeyler.

iphone'uma netflix indirdiğimden beri daha mutlu bir tüketiciyim. fiziksel konfordan eden bir çözümle kafa dağıtmanın bir yolunu bulmuş oldum. 

bilgisayar başında dizi izleyecek vaktim yoktan da yok. dizi izlemeden olmuyor mu, olur mutlaka, iki-üç yıl oldu. ama artık dayanamadım. günde iki-üç saat olan uykularım üç-dört saate, onlar da artık dört-beş saate çıkınca tamam dedim, bu işe de vakit ayırabilirim. la casa de papel ile başladım (övünmüyorum), gece yattığım yerde iki-üç bölüm izleye izleye bitirdim. baktım oluyor, cep telefonundan da dizi izleniyor, kulaklıkla, telefon baş ucunda şarja takılıyken falan. 
the crown'a başladım, iki sezonu çekirdek gibi yedim, iki bin on dokuzu bekliyorum üçüncü sezon için. kraliçe ile empati yapmak iyi geldi. dizinin her bölümünden aşırı zevk aldım. sinematografik açıdan zaten şahane. hikaye şahane. i am sorry but ingiltere de şahane. gerçekliği, politikayı, insanlığı bir tarafa bırakıp kraliyete atfettikleri özeni dikizlemek çok zevkli. claire foy da iyi bir kraliçe. vanessa kirby iyi bir prenses margaret. diğer karakterlerin görüntü olarak asıllarına benzeriğini de çok beğendim. gerçekleri seyrediyor gibi yıkanıyor beynim, oh. 
bana sorarsam; dizinin her bölümünde birleşik krallığı geziyorum, tozuyorum, iki zor insanın evliliklerini dikizliyorum detaylar uydurma da olsa, kadınların her halde sadece kadın olmalarına bağlı çilekeşliklerini, kadın-analıklarını izliyorum, şikayetçi de olmuyorum. 

"türbanlılar arabistan'a" denilen bir dönemde, ülkemin resmi kurumları, sosyal ortamları beni kabul etmezken enerjimi ingiltere'de attım ben, hanımefendiliğim çerçevesinde bittabi. istanbul'da hoş karşılanmadığım şık kafelere, restoranlara, butiklere, sokaklara, kütüphanelere, okullara, sanat merkezlerine gitmeye on iki yıl önce burada başladım. bu saydığım, yaşamsal açıdan büyüklerimizin ve bazılarımızın gereksiz göreceği, benim yaşamım açısından gerekli bulduğum bu yerlerde hoş karşılanmak bir tarafa, i felt like a star. (normal bir yaşantı bizim için starlıkla eşdeğerdi o zaman yani, mağduruz.) bugün istanbul'da hiçkimse, benden on yaş küçük hanımlar özellikle, bunun ne demek olduğunu anlayamaz, bugünkü başıboşluklarının farkında olamaz. benim yaşadığımı yaşayan birkaç yüzlerce, binlerce başka kimse dışında. (ilginç bir hesap oldu di mi.) o yüzden, doğduğum-büyüdüğüm-yaşadığım istanbul dışında bir diğer ev hissiyatını da bana londra verdi. o yüzden ilgimi çekiyor. o yüzden seviyorum. o yüzden, gerçekten sebepsiz ve tabiri caizse "ezik ezik" başka ülke öven bugünkü bir kısım gençliğin durumu ile aramdaki çizgiyi çizmiş olmak istiyorum. ki zaten ben övüyor da değilim.


açıp kapattığım bu geniş parantezden sonra diziye dönüyorum aşağıdaki görsellerle. güzel değiller mi, allasen? 

btw, ilk sezonu kraliçe de izlemiş, "fazla dramatize etmişsiniz ama aferin..." demiş.











Hiç yorum yok: