5 Kasım 2018

mutlu anne, mutlu çocuk.

genel anlamda çok şey bir insanım, liboş. kimseye karışmam, haddime değil, eleştirmem, insanların davranışları için pek yorum yapmam, çünkü işte haddime değil. ama demek değil ki hiçbir şey/hiç kimse umrumda değil. gördüğüm her şey maalesef aşırı umrumda. bir günde birçok kişiye çok sinirleniyorum. sinirimi içime içime atıyorum. dolayısıyla çok yıpranıyorum, çok. böhü.

görece de rahat bir anneyim (anne benim anamdır. "anneyim" deyince de komik geliyor hâlâ.). annelik eğitimleri ya da el kadar çocuklara şu eğitim, bu eğitim, erken yaşta okullar (mecburiyetler hariç), egzantirik aktiviteler falan bana çok yanlış, daha doğrusu saçma geliyor, uğraşmıyorum bunlarla. günlük hayat zaten koca bir aktivite yığını. zavallıları boğmaya bence gerek yok. (biliyorsunuz 5-6 yaşında migren sahibi olmaya başlamış artık insanoğlu.) bence doğal davranmayı becerebilmek en büyük iyilik çocuklara. "ona kadar sayıyorum, sakinleşiyorsun"cu anneler, allah size kolaylık versin. gerçekten. çocuğu okula gönderip arkasından çocuk eğitimi kitapları okuyanlar mesela, allah yardımcınız olsun. (kitap okumaya vaktim olsa roman okuyacağım da yok, neyse.) ya da çocuğu ona kadar saymayı veya renkleri veya daha ileri üniteleri diğerlerinden daha geç öğrenecek diye rahatsız hissedenler, onunki ingilizce konuşuyor bizimki konuşmuyor diye uyuz olacak olanlar... allah şuur versin.

rahatlığımın yanında çok da takıntılıyım yani öte yanda. mutlu anne demek mutlu çocuk demekmiş diye kendi mutluluklarına önem vermeyi abartanları kafaya çok takıyorum. bence mutlu anne, mutlu çocuk; oksiyen maskesini önce kendinize, sonra çocuğunuza takın demek, fazlası değil. çalışmıyorsun, gezmekten tozmaktan, alışveriş yapmaktan başka işin yok, ama henüz anne sütüyle beslenen yavruyu bakıcıya bırakıp spora, yogaya gidiyorsun... on gün yurt dışına tatile gidiyorsun... moda şu an bu yönde iyice geliştiği için çıldırıyorum. belki ilk bakışta beni etkilemiyor, "banane" gibi görünüyor ama başımıza çok işler gelecek bu yaşam tarzı yüzüden bak (orta yaşımı da geçiyorum galiba artık). tabii. toplum toplum... you know. beraber yaşıyoruz maalesef. benim kıymetli çocuğum senin çocuğunla aynı okula gidecek maalesef. üzülüyorum buna. (ben çocuğumu süper mi yetiştiriyorum? yoo'dur. süper çocuk yetiştirmek diye bir şey var mı zaten? bilmiyorum. ama sanki böyle bir takıntı var ondan ziyade. sıkıntı da: kimse çocuk yetiştirmiyor sanki, herkes yetiştirtiyor.)
"geziyorum diye ilgilenmiyor muyum?" diyecekler, bence ilgilenmiyorsunuz. bence minicik bir çocuk, hatta yani bebek, annesinden keyfi sebeplerle ayrılamaz. sen ilgileniyorum sanıyorsundur, o ilgilenmediğini hissediyordur. hatta eminim çocuğu çılgınlar gibi ağlatmalı, işkenceli o uyku eğitimlerini veren grup da bu bireycilerle kesişiyordur.

sosyoloji mezunu olduğum için kendimi sosyolog sanıyor olsam; bakın ben toplum bilimciyim, şu şu şuna sebebiyet verir, şöyle şöyle şöyle yapmak gerekiyor falan diye konuşur, bilim kasardım sevabına (ya da tamamen duygusal bir motivasyonla). ama şu an sadece "böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemeyenlere" hak verme yolunda içimi döküyorum. benim beğendiğim gibi bir insan olacaksa benim çocuğum, muhtemelen başkalarını rahatsız etmeden ama devamlı rahatsız edilerek yaşayan biri olacak, inşallah. içimi parçalıyor ama tek devrim bu, tek yol devrim. devrim iyi insan olmak, başkalarının hakkına girmemek. hatta "hakka girmek ya da girmemek, bütün mesele bu" falan... çocuğa bunu aşılasan, gidişattan her türlü kazanır o bence. üste çıkmayı, bencil olup kendi mutluluğundan başka bir şeyi önemsememeyi, üzülmeyip üzmeyi gösterir, bunları öğretirsen... psikolojik iç savaşımız katlanarak büyüyecek, allah muhafaza.

mutlu çocuk annesini mutlu gören çocuktur bence de, evet. ama mutlu anne de çocuğunu mutlu gören annedir. arada ince gibi bir şey var yani.
saygılar.

not: bir insanın seni beğenmiyor olması kendini beğenmiş biri olduğu anlamına gelmez. teşekkürler.

1 yorum:

盛豐 dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.